Skip to content

MANGA İLE RÖPORTAJ

 

Özellikle bizim neslimiz için efsaneleşmiş maskot Spa çok ayrı bir yere sahip. Uzun süre sonra haberleri gelince çok mutlu olmuş, Yad Eller’de tekrardan karşımıza çıktığında fazlasıyla heyecanlanmıştık. Bize Spa’dan bahsedebilir misiniz.? Onu daha da sık görebilecek miyiz?

Özgür: Spa bizim ve imajımızın önemli bir parçası. Bir dönem çok göz önünde olmadı ama onu tekrar kliplerimizde kullanmaya başladık. Spa bizim yapabildiklerimiz de dahil olmak üzere bir çok şeyi yapabilir. Ya da daha fazlasını. Onu o anlamda da kullanmak için çalışmalarımız var. Hatta sahneye taşımak bile planlarımız arasındaydı. Belki pandemi bitince açılışı onunla yaparız. Kim bilir?

İlk albümünüzden beri çeşitli altyapıları ve “scratch” gibi hip- hop kültürüne ait müzikal ögeleri kullanan bir grupsunuz; Evdeki Ses, 1000 Parça gibi şarkılarınızda rap müzisyenlerle işbirliği yapmıştınız, böyle projelere devam etmeyi planlıyor musunuz?

Yağmur: Hip hop kültürü ile her zaman dirsek temasımız olmuştur. Cartel’den beri gelen geleneği biz de kendi tarzımızda rock ve metalle harmanlayarak devam ettiriyoruz. Yeni denemelere her zaman açığız.

Çıkış döneminizde “Sing your Song” yarışmasından sonra sözleşmeniz yapımcı şirket tarafından tek taraflı olarak feshedilmiş. Bu insanın motivasyonunu düşürecek olaydan sonra neye ya da kimlere tutunarak maNga’nın şu anki konumuna ulaşmasını sağladınız?

 

Yağmur: Canlı performans bizi hep kenetleyen ana unsurdu. O dönemde de kenetlenip sadece müziğimize ve o müziği nasıl insanlara ulaştıracağımıza odaklandık. Barlarda, festivallerde, bütçeli bütçesiz çalabileceğimiz her yerde sahneye çıkmaya başladık. Üstelik henüz bir albümümüz veya klibimiz bile yokken sahne performansımızla çala çala insanları tek tek kazandık.

 

Cem: Birbirimize bağlandık. Hepimizde çok büyük bi kararlılık vardı. Evet canımız sıkılmıştı ama bu olay bizi pozitif anlamda kamçıladı.

 

Temelleri Ankara’da atılmış bir grupsunuz, gri şehir size neler verdi ve sizden neler aldı?

 

Özgür: Üçümüz (Ferman, Yağmur ve Özgür) Ankara doğumluyuz ve yüksek öğrenimin sonuna kadar da Ankara’daydık. Cem, Denizli ’de doğmuş ve yaşamış, ama o da yüksek öğrenim için gelmiş (Bilkent, Bankacılık-Finans). Herkesin Ankara’dan aldıkları ve verdikleri oluyor. Biz olumlu kısımlarından bahsedelim. Arkadaşlık, dostluk, tanıdık bildik yerlerde cep telefonu olmayan dönemlerde rahat rahat birileriyle karşılaşıp sohbet edebilmek, kültür sanat konusunda yön veren ağabeyler, eğitmenler, simit, döner, kokoreç. Rahat bir ulaşım ve yüksek bir eğitim seviyesi, nezaket. Ankara’dan kalan olumlu hatıralar. Gruptaki herkes birbirini yüksek öğrenim görürken arkadaşları vasıtası ile buldu. Müzik kulüpleri, tiyatro kulüpleri hep çok keyifli ortamlar oldu. Sanat ve edebiyat konuşabileceğimiz çok ortam oldu.

Başkentte yapmayı özlediğiniz neler var? Öte yandan da hiç Bilkent’le ilgili bir anınız var mı?

 

Özgür: İnsan belli bir süreden sonra şehri de özlediği zamanlara sahip ama şehrin dokusuyla harmanlanmış bir zaman aralığı vardı. Biz en çok onu özlüyoruz her halde. 2002-2004 arası, Ankara’da geçirdiğimiz son 2 sene. Ondan sonra her şey değişti; Binalar, insanlar, ilişkiler, yollar, teknoloji ve hayat… Özlediklerimiz; sorumluluk olmayan zamanlara, hayallerimizin elle tutulacak kadar gerçek, gücümüzün ve tutkumuzun, (belki de cahil cesareti diyebiliriz) had seviyede olduğu zamanlara dair. Limon bar zamanları özleniyor. Bisikletle yapılan uzun yollar, piknikler, arkadaş ziyaretleri ve zamandan bağımsız bir şekilde ortam özleniyor…

 

 

Cem: Başkentte yapmayı en çok özlediğim şey sakarya tarafında takılmak, güzel günlerdi 🙂 Bilkentle ilgili ise çok anım var buraya sığmaz keza Bilkent mezunuyum 🙂

 

 

150.000 kişilik konserlere çıkıp müziğinizi aynı anda o kadar çok insana ulaştırabildiniz. Böyle bir konsere ilk çıktığınızda neler hissettiniz? Hatırlıyorsanız o konserde çaldığınız ilk parça neydi ve neye göre belirlemiştiniz?

Özgür: 2005 ya da 2006 Ereğli Çilek festivalinde öyle bir kalabalık görmüştük. Gerçekten ucu bucağı görünmüyordu. Arkadakiler de sesleri ve görüntüyü rahat duyabilsinler diye delay-tower’lar ve dev ekranlar vardı. Hissedilen heyecan ve adrenalin oluyor en başta, sonra ben bu iş için burdayım diyorsunuz ve en iyi bildiğiniz şeyi yapıp müziğinizi veriyorsunuz. O dönemlerde ilk şarkı albümün introsu ve Bir Kadın Çizeceksin oluyordu. Yanılmıyorsam…

 

Almanca ve İngilizce tekliler çıkarmak ve Türk dinleyicisinin yabancı dinleyicilerle aynı konser alanını paylaşmasını istediğinizi biliyoruz. Bu noktadaki hedefleriniz nelerdir?

 

Ferman: Aslında eskiden yaptığımız gibi devam etmek istiyoruz. Avrupa’da yaşayan Türk’ler günlük hayatlarında o ülkenin diğer vatandaşları ile hep birlikteler. Fakat konserlerde onları birlikte çok fazla göremiyoruz. Organizatörlerin de pr planlarını genişletmeleri gerekiyor. Sadece Türk seyirci hedefli tanıtım yapıyorlar. Benim asıl yabancı dilim Almanca ve artık bunu değerlendirmek istiyoruz. Parçamızı yaptık. Salgın öncesi turnede çalıyorduk. Şimdi Alman bir müzisyen ile düet haline getirmek için görüşmelerimiz var.

Pandemi dönemi müziğinizi ve kaleminizi nasıl etkiledi? Bu süreci nasıl değerlendirdiniz?

 

Ferman: Düşünerek, not alarak ve bolca fikir biriktirerek. Şimdi onları kaydediyoruz. Salgın öncesi fikirlerimiz gelişti. Farklı şarkılar yapmaya çalıştık. Ben herkesi dürtüyordum, buluşamamayı avantaja çevirip samplelar kaydedelim diye. Özgür ve Yağmur ilk adımı attılar. Evrensel ve progressive bir ep yolda. Sözler ise benim bu sıra tasavvuf ve Anadolu edebiyatına merakımdan olumlu etkilenecektir. 10 sene önce hem toplumsal hem insan ilişkileri üzerine yaptığımız tespit, eleştri ve yaşadıklarımız benzer bir şekilde devam ediyor. Bunları tekrar etmek yerine daha felsefi ve dünyanın geldiği noktayı irdeleyici denemeler yapıyoruz. Antroposen isimli albümümüz öncesinde Aralık’ta başka paylaşımlarımız olacak.

 

Kurmayı planladığınız müzik akademisinden bahsedebilir misiniz? Nasıl bir oluşum ve hedef kitlesi kimler?

 

Ferman: Online bir akademi olacak. Hepimizin bireysel eğitim methodları olacak. Temel olarak tecrübelerimizi aktaracağımız modeller olacak. Müziğe başlamak isteyenlere değil halihazırda müzikle uğraşıp bunu meslek haline getirmek isteyenlere yol göstermek ve hayallerini somut olarak gerçekleştirmek istiyoruz.

 

53.sayı